19 Ağustos 2017 Cumartesi

Orhan Gazi Dönemindeki Gelişmeler

Orhan Gazi, Osman Gazi’den sonra 1326 yılında devletin başına geçerek, uzun yıllar kuşatma altında tutulan Bursa’yı fethederek başkent yapmıştır. Bursa, ipek ticareti açısından çok önemli bir merkezdi ve bu önemli ticaret merkezinin Osmanlı topraklarına katılmış olması Osmanlı ekonomisinin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur.
Orhan Gazi, Bursa’dan sonra İznik’e yöneldi. İznik’i de Osmanlı Devleti’ne kaptırmak istemeyen Bizans, Osmanlı Devleti ile Maltepe’de karşı karşıya geldi. Palekanon adı verilen bu savaşta Osmanlılar Bizans’ı ağır bir yenilgiye uğratarak İznik’i de almıştır. İznik, Hristiyanlar’ın kutsal merkezi olduğu için Bizans için büyük bir kayıp, Osmanlılar için çok önemli bir fetihti. Nitekim Orhan Gazi burada ilk Osmanlı medresesini açtı.
Orhan Gazi fetihlerine devam ederek 1337’de İzmit’i almış, böylece Kocaeli yarımadasının fethi tamamlanarak Karadeniz ve Marmara kıyılarına ulaşılmıştır.
Orhan Gazi bu dönemde sadece Bizans’la mücadele etmemiştir. Balıkesir ve Çanakkale bölgesine hakim olan Karesioğulları ile mücadele ederek bu beyliği topraklarına katmıştır. Karesioğulları’nın sahip olduğu güçlü donanma da Osmanlı Devleti’nin olmuştur. Yani Karesioğulları Beyliği Osmanlı topraklarına katılan ilk Anadolu Türk birliği olmuş, böylece Osmanlı Devleti de ilk kez donanma sahibi olmuştur. Bu donanma Osmanlı Devleti’nin Rumeli’ye geçmesini sağlamıştır.
Ancak Osmanlıların Rumeli’ye geçişi tam anlamıyla bir savaşla olmamıştır. Şöyle ki; Bizans’taki taht kavgasının taraflarından biri olan Kantakuzen, bu kavgadan galip çıkabilmek için Orhan Gazi’den yardım ister. Orhan Gazi Kantakuzen’in imparator olması için yaptığı yardım karşılığında 1353’te Çimpe Kalesi’ni almış, böylece Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki ilk toprağı Çimpe Kalesi olmuştur.
Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa, Gelibolu yarımadasının tamamını almıştır. Çimpe Kalesi Osmanlı Devleti’nin bir askeri üssü olmuş ve Rumeli fetihlerinde etkili bir şekilde kullanılmıştır.
Orhan Gazi, kimi tarihçilere göre Osmanlıların gerçek anlamda devlet olduğu bir dönemdir. Zira tanımlamaya göre Osmanlılar Osman Gazi döneminde aşiretten beyliğe, Orhan Gazi döneminde ise beylikten devlet aşamasına geçmişlerdir. Bunun nedeni Orhan Gazi’nin devlet teşkilatlanmasında yaptığı önemli çalışmalardır. Orhan Gazi döneminde;
-Divan örgütü kurulmuş ve devlet işleri burada görüşülüp karara bağlanmaya başlamıştır
-İlk vezirlik makamı kuruldu
-İlk düzenli ordu kuruldu. Bu ordu yaya birlikleri ve müsellem denilen atlı birliklerden oluşmaktaydı
-İlk Osmanlı akçesi yani gümüş para basıldı
-Adalet örgütü kuruldu

Orhan Gazi 1326-1362 yılları olmak üzere 36 yıl Osmanlı tahtında kalmış, 1326’da yerine oğlu I. Murat geçmiştir.

Osman Gazi Dönemi Hakkında Kısa Bilgi

Ertuğrul Gazi ‘nin ölümünden sonra beyliğin başına geçen Osman Gazi, diğer Anadolu Türk beylikleriyle mücadele etmek yerine öncelikle Bizans’ı daha da zayıflatarak topraklarını ele geçirme politikası izlemiştir. Bunun için Bizans’taki iç karışıklıklardan faydalanmış, tekfur denilen Bizans valileriyle mücadele ederek Bizans’ın önemli topraklarını beyliğine katmayı başarmıştır. Bu yerler arasında;
Karacahisar
İnegöl
Yarhisar
Yundhisar
Yenişehir
Sayılabilir.
Daha sonra İzmit’e yönelen Osman Gazi, devletin tarihteki ilk gerçek savaşını Bizans ile yapmıştır. İzmit’in tehlikeye girmesi sonucu tekfurların yardımınıa koşan Bizans Osmanlılarla 1302 yılında karşı karşıya gelmiştir. Tarihe Koyunhisar (Bafeon) Savaşı olarak geçen bu savaş ile Bursa çevresi alınmıştır.
Bizans’ın en önemli şehirlerinden biri olan Bursa, Osman Gazi’nin sonraki hedefi olmuştur. Uzun yıllar kuşatma altında tutulan Bursa, Osman Gazi döneminde alınamasa da bu kuşatmayı Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi tamamlayarak Bursa’yı Osmanlı topraklarına katmış ve Bursa, devletin başkent olmuştur.
Osman Gazi döneminde siyasi ve askeri gelişmeler dışında kültürel anlamdaki en önemli gelişme Osmanlılara ait ilk bakır paranın basılmış olmasıdır.

Osman Gazi 1299-1326 yılları olmak üzere 27 yıl tahtta kalmıştır.

Osmanlı Devleti'nin Kısa Sürede Büyüyüp Güçlenmesinin Nedenleri

1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılış sürecinde Anadolu’daki Türk siyasi birliği bozulmuş ve bu bölgede irili ufaklı pek çok Anadolu beyliği ortaya çıkmıştı. Bunlar arasında Oğuzların Kayı boyundan olan Osmanoğulları Selçuklu sultanı tarafından Ertuğrul Gazi liderliğinde Ankara’nın Karacadağ bölgesine yerleştirilmişti.
Osmanoğulları daha sonra Bilecik yakınlarında yer alan Söğüt ve Domaniç’e yerleşmiş ve gelecekte kurulacak olan büyük bir imparatorluğun temellerini burada atmışlardı.
Karamanoğulları, Candaroğulları, Dulkadiroğulları, Ramazanoğulları, Germiyanoğulları ve niceleri… Bunca Anadolu beyliği arasında nasıl olmuştu da kısa zamanda Osmanoğulları koskoca güçlü bir imparatorluk kurmuştu? Diğer beyliklere kıyasla Osmanoğulları o dönemde daha zayıf ve küçük bir beylikti. Bu da diğer Anadolu beyliklerinin engeliyle karşılaşmadan kısa sürede büyümek için çalışmasını sağlamıştı.
Bunun elbette birden fazla cevabı var. Şimdi bunlara tek tek bakalım;
  1. Coğrafi konum: Osmanoğulları’nın bulunduğu bölge bir devletin gelişebilmesi açısından uygun bir bölgeydi. Zira bu bölge hem ticaret yolları üzerinde hem de verimli araziler üzerinde bir konumdaydı.
  2. Merkezi otoritenin güçlü olması: Osmanlıların en fazla önem verdiği husus merkezi otoritenin sağlamlığıydı. Daha önceki Türk devletlerinde “ülke, hanedanın ortak malıdır” anlayışına dayanan bir veraset sistemi geçerliydi. Ancak bu kural Türk devletlerinin kısa sürede parçalanıp yıkılmasının en önemli sebeplerinden biriydi. Bu tehlikeyi bilen Osmanlılar veraset sisteminde değişiklikler yaparak merkezi otoritenin tamamen ön planda tutulduğu bir anlayışla devletin güçlenmesini sağlamışlardır. Örneğin I. Murat döneminde “ülke padişah ve oğullarınındır” anlayışı getirilmiş, Fatih Sultan Mehmet Han döneminde nizam-ı alem ve devletin bekası için kardeş katli yasal hale getirilmiştir.
  3. Bizans’ın durumu: Bir zamanların en güçlü imparatorluklarından biri olan Bizans imparatorluğu’nun durumu 1200’lü yılların sonlarında oldukça kötüydü. Bizans’taki iç karışıklıklar, taht kavgaları devleti zayıflatmış ve hızla toprak kaybetmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti bu durumdan faydalanmayı bildi.
  4. Balkanların durumu: Balkanlar’da o dönemde güçlü merkezi bir devlet yoktu. Sırp krallığı, Bulgar krallığı gibi devletler vardı. Balkanlardaki mezhep savaşları da otorite boşluğunu güçlendirmişti. Bu durum Osmanlı Devleti’nin Rumeli’ye geçerek topraklarını genişletmesini kolaylaştırdı.
  5. Fetih ve İskan siyaseti: Buna adalet ve hoşgörü politikası da diyebiliriz. Osmanlılar yeni fethettikleri yerlerde adalet ve hoşgörülü bir politika izlemiş, bu da bölge halkının devlete karşı durmasına engel olmuştur. Ayrıca fethedilen bölgelerde kalıcılığı sağlamak adına Anadolu’dan alınan Türk ve Müslümanlar, gayrimüslim nüfusun yoğun yaşadığı yeni fetih bölgelerine nakledilirdi.
  6. Cihat anlayışı: Öncelikle diğer Anadolu beylikleriyle mücadele edip onlara üstünlük sağlamaya çalışmak yerine cihat politikası ile Hıristiyan Bizans ve Balkan devletleriyle mücadeleye girişmiştir.
  7. Ahi Teşkilatının desteği: Sadece mesleki anlamda değil aynı zamanda sosyal anlamda da oldukça önemli olan Ahi teşkilatının desteği Osmanoğulları için oldukça faydalı olmuştur. Bu desteğin en önemli sebebi Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi’nin, Ahi Teşkilatı lideri Şeyh Edebalı’nın kızı ile evlenmiş olmasıdır.


Tüm bu sebeplerin yanında Osmanlılar, devleti yönetecek olan kişinin son derece iyi yetişmiş olmasına fazlasıyla önem verirlerdi. Gerek idarecilik anlamında gerekse savaşçılık anlamında henüz çocuk yaşlarda iyi bir eğitimden geçerlerdi. Bu da Osmanlı Devleti’nin güçlü bir devlet olup imparatorluğa yükselmesinde etkilidir.

29 Haziran 2017 Perşembe

Avrupa Hun Devleti

Çin entrikaları nedeniyle bölünüp paramparça olan Hunlar çeşitli bölgelere dağılmış, farklı farklı bölgelerde farklı farklı devletler kurmuşlardır.
Bunlardan biri de Balamir önderliğinde kurulan Avrupa Hun Devleti’dir.
Çin esaretinden korunmak için Balamir liderliğinde batıya doğru göç hareketi başlatan Hun’lar günümüz Macaristan bölgesinde yeni bir Devlet kurdular.
Avrupa Hun Devleti’nin başına Balamir’den sonra Uldız, Karaton, Rua, Attila ve Bleda gibi hükümdarlar geçmiştir.
Balamir’den sonra hükümdar olan Uldız, Batı Roma ile iyi ilişkiler kurmaya karşılık Doğu Roma’yı baskı altında tutmak gibi bir politika belirlemiştir.
Nasıl ki Asya Hunlar’ı denilince ilk akla gelen hükümdar Mete Han ise, aynı şekilde Avrupa Hunlar’ı denilince akla gelen ilk hükümdar Attila’dır.
Avrupa Hun Devleti en parlak devrini Attila döneminde yaşamıştır. Doğu Roma imparatorluğu ile Margos Antlaşması’nı imzalamış ve Doğu Roma’nın Avrupa Hun Devleti’ne yıllık vergi ödemesine karar verilmiştir.
Attila, diğer yandan da Batı Roma prensesi Honarya’dan gelen evlilik teklifi fırsata çevirerek çeyiz olarak Roma’nın yarısını istemişse de bu isteği reddedilmiştir.
Batı’nın “Tanrı’nın Kamçısı” lakabıyla andığı Attila’nın ölümünden sonra yerine oğulları geçmiş ancak aynı istikrarı ve başarıyı sağlayamadıkları için devlet zayıflama sürecine girerek yıkılmıştır.
Avrupa Hun Devleti’nin özelliklerini maddeler halinde görelim:
-Kavimler Göçü’nden sonra Avrupa’da kurulmuştur.
-Kuruldukları bölge bugünkü Macaristan’dır.
-Balamir önderliğinde Avrupa’ya gelerek devlet kurmuşlardır

-En parlak dönemleri Attila dönemidir.

19 Haziran 2017 Pazartesi

Orta Asya’da İlk Türk Devleti; Asya Hun Devleti

Bu Devlet Büyük Hun Devleti adıyla da anılır. Hunlar’ı bir araya toplayarak Ötüken merkez olmak üzere teşkilatlı bir yapı oluşturmuşlar ve böylece Orta Asya’nın ilk gerçek Türk devletinin kurmuşlardır. Asya Hunlarının bildiğimizi ilk hükümdarı Tu-man’dır. Tu-man’ı biz daha çok Teoman ismiyle biliyoruz.
Asya Hun Devleti, coğrafya itibariyle Çin ile sürekli mücadele halinde olmuştur. Çinliler bu dönemde Türk akınlarına karşı korunmak için Çin Seddi’ni daha da güçlendirmişlerdir.
Teoman’dan sonra Asya Hun Devleti’nin başına Mete Han geçmiş ve Asya Hunları’na parlak bir dönem yaşatmıştır. MÖ 209-174 yılları olmak üzere 35 yıl hükümdarlık yapan Mete Han bölgedeki tüm Türk boylarını egemenliği altına almış böylece tarihte ilk kez tüm Türkler tek bayrak altında toplanmıştır.
Mete Han sadece Türkler’i tek bayrak altında toplamakla yetinmemiş, Moğol ve Çinlilere karşı da başarılı mücadeleler vermiştir. Pekin’i ele geçirmesine rağmen Türkler’in Çin’lilerin yaşadığı topraklarda yerleşmesini tercih etmemiştir. Bunun nedeni kalabalık Çin nüfusunun içinde Türkler’in asimile olmasının engellenmesidir. Bu da Mete Han’ın öz kültür ve öz benliğe verdiği önemi göstermesi açısından önemlidir.
Mete Han, siyasi alanda bir dehaydı ama askeri alanda da tarihte çok önemli bir ilke imza atmıştı. Onun tarafından getirilen orduda onlu sistem tarihte bir çok millet tarafından örnek alınmıştır.
Mete Han döneminde en geniş sınırlarına ulaşan Asya Hun Devleti, Mete Han’ın ölümünden sonra giderek zayıflamaya başlamıştır.
Mete Han’dan sonra devletin başına geçen Ki-ok, Çin ile ilişkileri güçlendirmek adına bir Çin prensesi ile evlenmiştir. Ancak bu durum belki de sonun başlangıcı olmuştu zira devlet Çin entrikaları yüzünden oldukça zarar görmüş, bu zarar Hunlar’ın önce batı-güney şeklinde ikiye bölünmelerine kadar gitmiştir. Batı Hunlar’ı Çin hakimiyetine girereken Güney Hunlar’ı kuzey-güney olarak tekrar ikiye bölünmüş, Güney Hunları da Çin hakimiyetine girmiştir.
Hun’lar Çin esaretinden korunmak için Batı’ya doğru göç etmeye başlamış ve bu göç hareketi Kavimler Göçü’ne sebep olmuştur. Bunlardan Orta Asya’da geriye kalanlar ise ileride Avar ve Akhun Devletleri’ni kuracaklardır.
Hunlar’ın yaptığı göç sonucunda Avrupa’da Avrupa Hun Devleti kurulmuştur.
Asya Hun Devleti’nin özelliklerini maddeler halinde sıralayalım:
-Orta Asya’da kurulan ilk Türk Devleti’dir.
-Merkez Ötüken’dir.
-Bilinen ilk hükümdarları Teoman’dır.
-En önemli hükümdarları Mete Han’dır.
-Devlet en parlak dönemini Mete Han zamanında yaşamıştır.

- Kavimler Göçü’de sebep olan Türk devleti’dir.

14 Haziran 2017 Çarşamba

Anadolu Uygarlıkları Hangileridir?

Önemli bir coğrafi konuma sahip olan Anadolu, ticaret yolları üzerinde bulunması, ikliminin ve topraklarının yaşamaya elverişli olması nedeniyle bir çok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış bu nedenle bir medeniyetler beşiği durumuna gelmiştir.
İlk çağ tarihinde Anadolu'da varlık göstermiş medeniyetler ve özelliklerini kısaca şöyle özetleyebiliriz;
1) Hattiler (MÖ 2500-MÖ 1700)

Her ne kadar Hattiler hakkındaki bilgilerimiz oldukça sınırlı olsa da Anadolu’da oldukça zengin ve geniş bir kültüre sahip olduklarını söyleyebiliriz. Bu zengin kültürleriyle kendilerinden sonraki Hititler’i de fazlasıyla etkileyen bir uygarlık olmuştur. Hattiler ile ilgili en fazla ön plana çıkan bilgi hayvan biçimli tanrı kültürü ve bu kültürde boğa figürünün önemli olmasıdır.
2) Hititler (MÖ 2500-MÖ 1700)
Anadolu uygarlıkları içinde imparatorluk olma özelliğini ilk gösteren Hititler’in Anadolu’ya Kafkaslardan göç ederek geldikleri tahmin ediliyor. Hititler’e ait özellikleri şöyle sıralayabiliriz;
-Merkezleri Çorum Boğazköy’de bulunan Hattuşaş’tır
-Kurucusu I. Hattuşili’dir.
-Ülke “tabarna” adı verilen kral tarafından yönetilmekle birlikte kralın yanında yönetimde söz hakkına sahip olan bir meclis vardı. Pankuş adı verilen bu meclisin üyeleri soylulardan oluşurdu. Ayrıca kraliçe de yönetimde etkiliydi. Hititle’de Tavananna unvanı taşıyan kraliçe, kral savaşta iken ülkeyi yönetir, dini törenlere ve bayramlara başkanlık ederdi.
-Hititler diğer pek çok ilk çağ uygarlığı gibi çok tanrılı bir inanca sahiptiler. Hatta bu çok tanrılı anlayışı biraz abartmış olacaklar ki Hitit ülkesine “Bin Tanrı İli” yakıştırması yapılmıştır.
-Yine diğer pek çok ilk çağ uygarlığı gibi Hititler’de halk arasında eşitlik yoktu. Yani halk hürler ve köleler olmak üzere sosyal sınıflara ayrılmışlardı.
-Hem tarım hem hayvancılıkla uğraşan Hititler demir, bakır ve gümüş gibi madenleri işlemiş, mimari, heykel ve kabartma gibi sanat dallarında da gelişme göstermişlerdir.
-Sümerler tarafından icat edilen çivi yazısının yanı sıra resim yazısını da kullanmayı ihmal etmemişler. Tarihi fayda açısından bakacak olursak Hititler yazıyı oldukça etkili bir şekilde kullanmışlardır. Zira krallar tanrılara hesap verme inancıyla her yıl devlet ile ilgili tüm faaliyetlerini “anal” adı verilen yıllıklara kaydetmişlerdir. Amaç tanrılara hesap vermek olduğundan ve tabi tanrılara kandırmak mümkün olmadığından anal denilen bu yıllıklara faaliyetlerini dosdoğru yazmışlardır. Doğal olarak Hititler objektif tarih yazıcılığının ilk örneklerini vermişlerdir.
-Suriye’ye egemen olabilmek için Mısır ile yaptıkları tarihin ilk meydan savaşı sonucunda tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması’nı (MÖ 1280) yapmışlardır.
Ege göçleri sonucunda Frigler tarafından Hititler’e son verilmiştir.
3. İyonyalılar (MÖ 1050-MÖ 546)
Yunanistan’dan Batı Anadolu’ya göç eden Aka’lar tarafından kuruldu. Yunanlılar merkezi bir yönetim yerine şehir devletleri halinde yaşamayı tercih etmişler ve bu şehir devletlerine polis adını vermişlerdir. İyonyalılar’ın en önemli şehir devletleri arasında İzmir, Efes, Foça sayılabilir.
Anadolu uygarlıkları içinde en gelişmiş uygarlık olduğunu söyleyebiliriz. Diğer ilk çağ toplumlarında görülen tamamen çok tanrılı inanç eksenli toplumsal yapı yerine –çok tanrılı inanç hakim olmakla birlikte- demokratik şehir meclislerini açmışlar ve özgür düşünceyi hakim kılarak bilimsel çalışmaları gerçekleştirmişlerdir. Bu anlamda önemli bilim insanları yetiştirmişlerdir. Bunlar matematik alanında Tales, Pisagor, Tıp alanında Hipokrat, Felsefe alanında  Diyojen, Tarih alanında ise Heredot’tur.
Tarım ve hayvancılığa dayalı bir ekonomik model yerine ticarete dayalı bir ekonomi hakimdi. Kuzey Ege, Marmara Denizi ve Karadeniz’de bu deniz ticaretiyle koloniler kurmuşlardır.
Bu önemli uygarlık Pers İmparatorluğu’nun saldırıları sonucu zayıflamış ve gittikçe yok olmuştur.
4. Urartular (MÖ 900-MÖ 600)
Günümüz Van (Tuşpa) merkez olarak kurulmuş olan Urartu Devleti geniş bir coğrafyada hakimiyet kurmuştur. Krallık yönetiminin etkili olduğu Urartular’da devletin yönetimini kolaylaştırmak için ülkeyi eyaletlere ayırmışlar ve bu eyaletler ennam adı verilen valiler tarafından yönetilmiştir.
Çok tanrılı inanç sisteminin hakim olduğu toplumda sınıfsal ayrıcalıklar mevcuttu. Rahipler ve soylular ayrıcalıklı kesimi oluştururdu.
Mimaride Van Kalesi, Çavuş Tepe gibi önemli eserleri günümüze bırakan Urartular şehircilikte de oldukça gelişmiş, su kanalları açmışlardır.
Urartular’ın tarih sahnesindeki varlığına Med’ler son vermiştir.,
5. Frigyalılar (MÖ 800-MÖ 676)
Sakarya Irmağı vadisinde yerleşmiş olan Frigyalılar’ın başkenti Gordion’dur. Bu isim en önemli krallarından olan Gordios’tan alınmıştır.
Frigyalılar Anadolu uygarlıkları içinde tarıma belki de en fazla önem veren uygarlıktır. Ekonominin temeli tarıma dayanmakla birlikte tarımı korumak için sert önlemler almalarıyla bilinirler. Bilindiği üzere tarım yapmak için en önemli unsurlar saban ve öküzdür. Bu nedenle öküz öldürmenin ve saban kırmanın cezası ölümdü. Çok tanrılı bir inancın hakim olduğu Frigyalılar’ın en önemli tanrısı bir tabiat tanrıçası olan Kibele’dir.
Frigyalılar, Kral Midas döneminde Kimmerler’in saldırıları sonucunda zayıflayıp tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
6. Lidyalılar (MÖ 687-MÖ 546)
Gediz ve Büyük Menderes nehirleri arasında kurulmuş olan Lidyalılar’ın başkenti günümüzün Manisa bölgesi olan Sard’dır.
Kral Giges döneminde güçlü bir devlet haline geldiler. Ekonomileri kara ticaretine dayalıydı ve tarihte Mezopotamya’dan Efes’e kadar uzanan Kral yolunu yaparak ticarete son derece önemli bir katkıda bulundular. Dünya uygarlığına en önemli katkıları ise parayı icat ederek ticarette takas usulüne son vermiş olmalarıdır.

Lidyalılar krallarını Tümülüs denilen toprak tepeler ve oda şeklindeki mezarlara gömerlerdi. Paralı askerlik uygulaması Lidyalılar’ın kısa sürede yıkılmasına sebep oldu, Lidyalılar’ın varlığına Pers İmparatorluğu son verdi.

21 Mayıs 2017 Pazar

Sanayi Devrimi ve Osmanlı Devleti'ne Etkisi

Sanayi Devrimi James Watt’ın buhar gücünü makinelerde kullanmaya başlaması sonucu 18. yüzyılın sonlarında İngiltere’de başlamıştır.
Fransız Devriminden hemen sonra başlayan bu devrim en az Fransız Devrimi kadar önemlidir ve dünya tarihinde son derece önemli gelişmelere sebep olmuştur. 16. yüzyılda Avrupa’da etkili olan Rönesans hareketlerinin bilimsel ve teknik alandaki gelişmeleri hızlandırması Sanayi Devriminin en büyük sebeplerindendir.
Buhar gücünün makinelerde kullanılmaya başlanması üretimde yeni bir dönemi başlatmıştı. Daha önce insan gücüne dayalı üretim artık yerini makine gücüne bırakıyordu ve bu da fabrikasyon üretime geçilmesini sağladı. İlk olarak açılan tekstil fabrikası ve peş peşe farklı alanlarda açılan fabrikalar bol üretimi beraberinde getirdi. Tabi bu arada sadece İngiltere değil diğer Avrupa ülkelerinde de fabrikalaşma başlamıştı.
Sanayi devrimi şöyle bir silsileyi ortaya çıkardı: Fabrikalaşma-bol, ucuz, kaliteli üretim- ham madde ve pazar arayışı- sömürgecilik…
Sanayileşen ülkeler ihtiyaç ürünlerini seri üretim sayesinde bolca üretmeye başladı. Bu üretilen ürünler bol olduğu için ucuz ve aynı zamanda kaliteliydi. Ancak bu seri üretim ham madde ve pazar  arayışını beraberinde getirdi. Elbette bu durum dünyada sömürgecilik faaliyetlerini ciddi oranda arttırmıştı.
20. yüzyılın başlarında meydana gelen I. Dünya savaşının en büyük sebeplerinden biri olan sömürgecilik yarışı, işte Sanayi Devriminin sonucudur. Nitekim 20. yüzyılın başlarında dünyanın %85’i Avrupa devletlerinin birer sömürgesi durumuna gelmişti.
Sanayi Devrimi ile ekonominin temeli artık tarım değildi. Sanayileşme ile birlikte insanlar topraklarını bırakıp şehirlere göç etmeye başlamış, bu da iç göçü ve şehirlerin nüfusunu arttırmıştı. Ayrıca işçi sınıfı doğmuş, sosyalizm, liberalizm, kapitalizm gibi kavramlar ortaya çıkmıştı.

Peki Avrupa’da bu gelişmeler yaşanırken sanayileşemeyen ülkelerde durum nasıldı? Az önce de belirttiğimiz gibi dünya hızla Avrupa’nın sömürgesi altına girmekteydi. Sanayi devriminin sonuçlarından en olumsuz etkilenen devletlerden biri de Osmanlı Devleti’ydi. Zira Avrupa’dan Osmanlı ülkesine bol miktarda ucuz ve kaliteli ürün girmekte, bu da yerli üretimi durma noktasına getirmekteydi. Osmanlı dokuma tezgahları kapanmıştı.  Bu duruma önlem alınamayınca Osmanlı Devleti’nin bu Avrupa devletlerine verdiği kapitülasyon denilen ticari ayrıcalıkların da etkisiyle Osmanlı toprakları ideal bir ham madde ve pazar alanı olmuş ve ne yazık ki Osmanlı Devleti Avrupa Devletlerinin açık pazarı haline gelmiştir.